14 Mart 2012 Çarşamba

Hoş geldin vicdan azabım!








Bir ben kaldım şimdi
Tek yakın bana
Ama ben eskiden de
Hep böyle
Yalnız çıkardım yola...diyen  Metin Altıok'u

"hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
yarım kalmış
duvar yazıları
hoşça kal
bir gün gelecek
akacak yeraltı suları
hoşça kal
yakut, bezirgan, gön
hoşça kal eski zaman
aktarları
gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
 size bırakarak diye bizi sözcüğün büyüsüne kaptıran Behçet Aysan




Dünya dünya yalan dünya
Beni benden alan dünya
Haksızlara kalan dünya
Zalımlara kalan dünya

Tatlıdır içilir suyu
Kimseye benzemez huyu
Nice Muhlis Akarsu’yu
Yedin yine doymadın mı

Dünya dünya yalan dünya
Beni benden alan dünya
Haksızlara kalan dünya
 Zalımlara kalan dünya sazını,sözünü birleştiren Muhlis Akarsu’yu




Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Barış güvercini uçsun Dünya da
Yok olsun kötülük düşmanlık ölsün
Barış güvercini uçsun Dünya da
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

 Nesimi der ki ey füze yapanlar
Acımasız zalim cana kıyanlar
Bırak ey yaşasın bütün insanlar
Barış güvercini uçsun Dünya da
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
                                                   Son bulsun savaşlar kimse ölmesin'le kendi celladına bile barış eli uzatan Nesimi babayı....








Ekildik, toprak olduk
Çekildik, bayrak olduk
Döküldük, yaprak olduk
Geldik bugüne

Ekmeği bol eyledik
Acıyı bal eyledik
Sıratı yol eyledik
Geldik bugüne

Hor baktık mı karıncaya
Kırdık mı kanadını serçenin
Ya nasıl kıyarız insana

sözlerini o güzel sesiyle dillendiren Hasret Gültekin'i...






Ve kaybedilen,kaybettirilen  diğer  insanlarımızın maruz kaldıkları insanlık dışı hareketi dün yüzsüzce tozlu raflar ardına kaldırdık.Evet ortaçağ'ın engizisyon mahkemelerine ürkerek bakan bizler sadece 19 yıl önce kameraların neredeyse canlı yayına geçeceği bir zamanda 37 insanın yakılarak öldürülmesini seyrettik.Şimdi de son görevimizi yaptık.Madem siz yandınız davanız da yansa,yok olsa ne çıkar?Çünkü yüreklerin kulakları sağır değil mi?




Evet hoş geldin vicdan azabım sıra sende!!




6 Mart 2012 Salı

Şart kipi

Gidersen daha da kararır dünya
Güneş daha soluk doğar ve ısıtmaz olur kimseleri
Gidersen değişir yağmurun olmayan rengi
Süzülür sokaklardan belki eskisi gibi
Mis gibi kokan ekmekler için bekleşen insanlarda olmaz
Başlarında bere, ellerinde eldiven
Küçük çocuklar da yapmazlar artık sevimli kardan adam
Gidersen serçeler uğramaz olur pencereme
Koyduğum ekmek kırıntıları öylece kalıverir
Sokak kedileri sırnaşmaz artık ayaklarıma
Uzun uzun uluyan sokak köpekleri
Uğramaz olur semtime
Gidersen ben …
Ama kalırsan
Güneş gülücükler dağıtır insanlara
Toprağı doyurur o güzelim yağmur
İnsanlar sevgiyle bakar birbirine
O yanakları kırmızı çocuklar
Büyüdüklerini düşledikleri hayaller kurarlar
Penceremin müdavimi serçeler boncuk boncuk oluverip toplaşırlar
Biraz sohbet ederiz anlatırlar her şeyi…
Kalırsan eğer gitmezsen yeni bir dünya kurulur hemen
Umuda ve sevgiye dair ne varsa dile gelir
Şarta dair ne varsa sökülür arkandan
Gerisin geriye gelir…


Ben İçeri Düştüğümden Beri




Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ´Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...´
Bana sorarsanız: ´On senesi ömrümün...´
Bir kurşun kallemim vardi, ben içeri düştügüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsaniz: ´Bütün bi hayat...´
Bana sorarsanız: ´Adam sende bi hafta...´
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştügümden beri
Yedibuçugu doldurup çikti.
Dolaşti dişarda bi vakit,
Sonra kaçakçiliktan tekrar düştü içeri, alti ayi doldurup çikti tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocugu olacakmiş baharda...

Şimdi on yaşina basti, ben içeri düştügüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yilin titrek, uzun bacakli taylari,
Rahat, geniş sagrili birer kisrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanlari hala fidan, hala çocuktur.

Yeni meydanlar açilmiş uzaktaki şehrimde, ben içeri düştügümden beri...
Ve bizim hane halki, bilmedigim bir sokakta, görmedigim bi evde oturuyor

Pamuk gibiydi bembeyazdi ekmek, ben içeri düştügüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsiz

Ben içeri düştügüm sene, ikincisi başlamamişti henüz
Daşov kampinda firinlar yakilmamiş, atom bombasi atilmamişti Hiroşimaya
Bogazlanan bir çocugun kani gibi akti zaman
Sonra kapandi resmen o fasil, şimdi üçünden bahsediyor amerikan dolari
Fakat gün işigi her şeye ragmen, ben içeri düştügümden beri
Ve karanligin kenarindan, onlar agir ellerini kaldirimlara basip dogruldular yari yariya

Ben içeri düştügümden beri güneşin etrafinda on kere döndü dünya
Ve ayni ihtirasla tekrar ediyorum yine
´Onlar ki;
toprakta karınca,
su da balık,
havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır´

Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf´ı güzaf...

Nazım Hikmet

Orhan Kemal üzerine...

Orhan Kemal...Türk Edebiyatının okumaktan zevk aldığım en önde gelen yazarlarından biri kesinlikle.İlk tanışmam bir kütüphanede tesadüfen oldu.Kapağına mı kapıldım hatırlamıyorum ama bu tesadüf bana çok renkli bir dünyanın kapılarını açtı.İnanıyorumki Orhan Kemal kitaplarını hakkını vererek okuyan her okur kolay kolay kopamaz yazarından.Şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitabında sıkıldığımı hatırlamıyorum.Son olarak Adana'nın kenar mahallerindeki açlığı,sefaleti gözler önüne serdiği,ekonomik zorlukların aile ilişkilerini nasıl derinden etkilediği o güzel romanı Eskici ve Oğulları'nı okudum.Tüm romanlarında olduğu gibi burada da yazarın kahramanları gerçek kişiler.Biraz daha zorlasanız sanki oturup onlarla sohbet edecek ya da bir kenar mahalle lokantasında hem karnınızı doyuracak hem de kafaları bulacaksınız.Ciddi bir gözlem gücünün eseri bu kitaplar.Hanımın Çiftliği,Murtaza,Cemile,Baba Evi,72.Koğuş,Bereketli Topraklar Üzerinde gibi kitaplardan sonra belki biraz geç kaldığım bir kitaptı,Eskici ve Oğulları.Kütlü toplamak gibi bir işte çalışmaya mecbur kalan kardeşlerin hayallleri vardır,burda.Oradan kazandıklarıyla tekerlekli de olsa bir eskici dükkanı açıp o Topal Eskici babalarının ağır sözlerinden kurtulacaklardır.İstedikleri gibi dayayıp döşeyip keyiflerine göre işlerini yapacaklardır karışıp edenleri olmadan.Ama bekledikleriyle karşılaşamayıp üstüne oğul veren sivrisineklerin belasına sıtmayı da kapıp baba evine kendilerini zor atacaklardır.

Eğer hala bir Orhan Kemal okuru değilseniz bence daha fazla zaman kaybetmeyin ve başlayın o güzel kitapları birbir okumaya...